Bu soru her birimizin aklına kimi konuları anlatırken gelir. 7. sınıf düzeyinde anlatılan bir konu olan Melek ve Ahiret İnancı ünitesi içerisinde yer alan Cinler konusu buna örnektir. Çocuklar açısından bir hayli ilgi çekici olmasının yanında bu konu, bizlerin anlatırken bir yandan toplumdan çocuğun zihnine aktarılan yanlış inanışları doğrularıyla değiştirmekle uğraştığı; öte yandan kazanımı düzeylerine uygun şekilde vermenin sınırlarında gezdiği bir konudur.
Peki ne yapmalıyız? Sınırlarını nasıl çizmemiz gerekir? Bu örnekten çok daha zor çizgileri olan başka konuları nasıl aktarmamız uygun olur? Bu sorulara cevap verebilecek bir çok pedagog var. Öte yandan işin dini boyutunu önemseyen biz Din Kültürü öğretmenleri; görüyoruz ki 4. sınıf düzeyinde verilen Din dersleri bile ihtilaf konusu olabiliyor. Kimimiz geciken ve salt bir müfredat oluşundan yakınırken, kimilerimiz de 'Bu çocuklar için çok ağır.' diye düşünüyoruz.
Peki Din Kültürü öğretmenleri ne düşünüyor? Dersin içinde yer alanlar onlar, çocuklardan gelen tepkilere şahit olan onlar, düzeye uygun olup olmayışına dair öncesinde eğitim görmüş olanlar onlar... Ve sene başlarında, sene sonlarında yapılan zümrelerde her sene bu konuları tartışıp tartışıp toplantıları sonlandıranlar onlar.
Ne zamandır aklımda olan bu konu hakkında bir şeyler yazmayı istiyordum. Sosyal medyalarım üzerinden paylaşımlar yaparak fikirlerimin yönünü belirlemiş olsam da, bu soruların ve tartışmanın içerisine zaman zaman giriyorum. Burada sizlere bir bakış açısı kazandırmak istiyorum. Cevap veya cevaplar vermek değil amacım.
İnsan, neye ihtiyaç duyduğunu 50 yaşına geldiği zaman bile fark edemeyebiliyor. Kaldı ki küçük bir çocuk neyin kendine uygun olup olmadığını objektif bir şekilde tayin edebilsin. Peki kim karar verecek ona verilmesi gereken dini bilginin içeriğine?
Anne babası mı?
Anne babaların dini bilgisi veya dini bilginin verilmesine dair hassasiyeti varsa, çocukları alıp yürüyor zaten. Siz ezberle demeden ezberlerini, şu ödevi yap demeden aşkla ödevini yapıveriyor. Anne babanın konuya dair bilgisi veya hassasiyeti yoksa, bunu çocukta hissetmek de hayli kolay oluyor.
Geçtiğimiz günlerde akşam saatlerinde 4. sınıf öğrencilerimle yaptığım canlı derste arkadan gelen bir cümle beni şaşırttı ve üzdü; çocuklara Amentü Duası'nı evdekilere sormalarını ve sonra defterlerine verilen cevapları yazmalarını istemiştim. Bir öğrencim evde kimse o duayı hiç duymamış hocam dedi. Bazıları ise cevabı Google üzerinden arandığı çok açık olacak şekilde verdiler. Fakat benim duyduğum cümle bunlardan daha hazindi; "Evde kimse namaz kılmıyor desene kızım."
Bunun fark edilmesi ve dillendirilmesi belki de bir umuttur deyip üstünü örttüm. Ama gördüm ki çocuklarımızın çoğunluğu 4. sınıfı bekliyor dine dair sorular sormak ve cevaplar bulmak için. Özellikle 4. sınıflarda derslerin büyük bölümü sorulan soruları cevaplamakla geçiyor. Bu da bizlere anne babaların bilerek ya da bilmeyerek bu eksikliği gideremediğini gösteriyor. Öyle ki bazen bırakın eksikliğin giderilmesini daha derin yaralar da açılıyor verilen cevaplarla. "Yılbaşı kutlarsan hristiyan olursun.","Allah kurban göndermeseydi erkek çocukları kesilecekti." gibi...
Eksiklikleri gidermek ve eğitimin düzeyini belirlemek için bakılması gereken örnek bazılarımızın aklına gelmiştir yazı boyunca. Evet! İslam'ı bırakın Müslüman bir ailede yetişmeyi, daha kendisi dün Allah'a şirk koşan insanlara nasıl anlattıysa Peygamber, öyle anlatacağız. O'na(aleyhisselam) bakarak göreceğiz nedir uygun olan düzey.
Her şeyi ben bilirim diyerek kendi insiyatifiyle din anlatan kadar tehlikeli olan bir başka öğretmen tipi de anne babalara tüm yükü vermek suretiyle kendisi dersini herhangi bir mesele gibi anlatıp geçendir. Umuyorum ki orta yolu bulabiliriz. O zaman tüm sorularımıza çözümler tıkııır tıkır gelecektir. Her bir meslektaşıma iyi dersler diliyorum...
Hiç yorum yok
Yorum Gönder